Ayasofya Açıldı ve 86 Yıllık Hasret Bitti
Türkiye Düşünce Platformu Danıştay tarafından Ayasofya’nın ibadete açılması yönündeki karar ile ilgili olarak bugün basına yaptığı yazılı açıklamada şunları vurguladı:
1934 yılında taslak, tekemmül etmemiş bir kararname ile müzeye çevrilen Ayasofya nihayet bu gün aslına rücu ettiler.
Esasen ortada yeni bir karar yok. Verilen karar, eski, hukuk dışı fuzuli işgalin sona erdirilmesi ile ilgilidir. Bu kararla birlikte Hukuk kazanmıştır. Bir Hicran sona ermiştir. Bu karar Türkiye için bu anlamda yeni bir başlangıcı ifade etmektedir. Tarihin eski yaşayan mabedlerinden biri olan Ayasofya 481 yıllık mabed geçmişine kaldığı yerden devam etmektedir.
Bugün, Ezanın aslına uygun okunmasını yasaklayan hukuksuz kararın kaldırılmasından sonra, aynı doğrultuda Ayasofya’nın yeniden ibadete açılması doğru yönde ileri doğru atılmış bir adımdır.
Daha önce buranın UNESCO tarafından müze şeklinde tanımlaması yetkisiz muhatapları tarafından, usulsüz olarak yapılan değişiklikleri esas alan bir bakış açısıyla yapılan protokoller, daha önceki düzenlemeyle birlikte keenlem yekun hale gelmiştir. Şimdi UNESCO’nun Diyanet İşleri Başkanlığı ile bir araya gelerek yeni bir tanımlama yapılması gerekecektir.
Ayasofya’nın Cami olması, hem Doğu Roma hukukuna, hem de Ortodoks hukukuna uygundur. İslam dünyası açısından bu sonuç, sadece Türkiye için değil, Asya, Avrupa ve Afrika kıtasına yayılan, bugün 110 ülkeye bölünmüş olan bir coğrafya yani Hilafete bağlı Müslüman topluluklar için heyecanla beklenen bir durumdu.
Bugün Ayasofya açıldı ve 86 yıllık hasret bitti. Dünün Hilafete Bağlı 3 Kıtaya yayılan Topraklarındaki Müslümanlar için Bayram Günü. Bu süreçte emeği geçen herkese teşekkür ediyoruz. Bu bayram öncesi bayram havasını bize yaşatan gelişmenin, Müslüman dünyası için özel bir anlamı vardır.
Bu gelişmenin Kudüs-ü Şerif’in kurtuluşuna giden yolda bir adım olmasını temenni ediyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımızın bugünkü konuşmasında vurguladığı gibi; “Hazreti Ömer de Kudüs’ü aldığında, şehirdeki Hıristiyanları ve Musevileri, hakları ve ibadethaneleriyle koruması altına almıştır. Ecdadın kurduğu tüm devletler gibi Osmanlı’nın yöneticileri de aynı yolu izlemiştir. Fatih’in ve ardından gelenlerin İstanbul’da yaptıkları da, bu kadim geleneği takip etmekten ibarettir.”
Bu süreçte, bu olay karşısında kimin nerede durduğu, bizim açımızdan, onlar hakkında vereceğimiz değerin nişanesi olacaktır.
Biz Fethin ruhuna sadakatla bağlıyız. Fatihin vakfiyesi bu konuda bizim kırmızı çizgimizdir. Bu karar, Zulm ile abad olunmayacağını gösteren önemli bir hadisedir.
İstiklal Marşımızda ifadesini bulan, “Mabedimizin göğsüne uzanan namahrem eli” mabedimizin üzerinden çekilmiştir.
Fatih Fetih’deki gayesinin kuru bir cihangirlik davası olmadığını söyler ve şöyle der: ““İmtisâl-i ‘câhidû fi’llâh’ oluptur niyyetim / Dîn-i İslâm’ın mücerred gayretidir gayretim”
Bu tartışmaların, toplumun tarihe ilgisini artıracağını ümid ediyoruz. Osmanlı, Doğu Roma ve bazı dünya gerçeklerinin anlaşılması için bu olayın bir fırsat olmasını temenni ediyoruz. 481 yıl 8 hafta 3 gün sonra…